a change of seasons.

çarli pol'ü tanırım. mert çocuktur. yemek yemeyi sevdiğini lakin tabak sıyıracak kadar "aç" olmadığını biliyorum. silgi'nin ibrahim tatlıses'i görünce heyecandan "suyuna ekmek banma" olayını "tabak sıyırma" olarak algıladığını düşünüyorum. yoksa asla tabağını sıyırmaz çarli. hatta kibarlık olsun diye tabağında mutlaka üçbeş bir şey bırakır. neyse. çarliyi, polü, silgiyi ve ibrahimi şöyle bir kenara bırakalım da konumuza dönelim. bahar geldi bahar. dün pazara gittim. çilek ve süt ayşe kadın fasulye aldım. süt, ayşe kadını mı yoksa fasulyeyi mi tamlıyor bilemedim. önemli de değil zaten. bahar geldi bahar. akşam sevdiceğimle zeytinyağlı fasulyemizin pişmesini beklerken bir yandan da ekspresyonistlerin abartı renk tutkularından konuşup "şöyle efendi bi resim çizseler de biz de utanmadan duvarımıza assak" diye dert yanıyorduk. sonra allahtan miss turkey 2008 başladı da bu anlamsız yakarışa son verdik. yanlış bir izlenime kapılmayın, biz çok kültürlü bir aileyiz. aristokratız. ayrıca çok da zenginiz, çeşitli bankalarda bir sürü paramız var. sadece belli etmiyoruz. konu dağıldı, ne diyordum? hah, yedi numaranın memeleri silikondu. yani ben bakmadım tabii de, hanım öyle söyledi. ona güvenimiz tam. o her şeyin en güzelini ve en doğrusunu bilir, yapar. on yedi numara pek çirkindi, yirmi numara da hep ağzı açık yürüyordu. hiç biri birinci olamadı. konu döndü dolaştı halil ergün'e geldi tabii. bir kez daha yıkıldım. aklıma geldikçe mutsuz oluyorum. güzel günlere olan inancımı yitiriyorum. konuyu kapatalım nolur. 5 4 3 2 1.

fritöz aldım geçen gün. kırmızı. balkanların en pahalı alışveriş merkezine girdim. enn pahalı fritözünüz hangisi dedim. "şu abi" dediler. "ben senin abin miyim lan?" dedim, kızdım. ordan çıkıp balkanların en pahalı ikinci alışveriş merkezine gittim. çok küçük, çok güzel, çok kırmızı bir fritöz geldi yanıma. "adın ne bakiim?" dedim. "crusoe" dedi. dayanamadım. aldım eve götürdüm. açmış. ne yersin dedim? "varsa bi pattesini yerim" dedi. iyi madem dedim. iki pattes soydum. gecenin ortasında ben, hanım ve crusoe oturduk pattes yiyoruz. güzel miydi? güzeldi. ah halil ah. sonra işte yattık uyuduk. yarın da fincana gidip monopoli oynayacağız.

bak şarkıyı unutuyordum az daha:

modern talking - you're my heart, you're my soul



balkonda kahve içmeliyiz. :*

2 yorum:

"pattesini yerim" mi? hahahaha. ay ilahi iyacıp.

yazı üslubunuz çok benzemekte sevgili iyacp ve silgi, ben okumayı çok seviyorum.

Yorum Gönder