56

Sevgilim Çarlipol'le bundan yaklaşık bilmemkaç sene önce tanıştık. Ben onu süper boş konuşan, süper gerizekâlı bir arkadaş olarak görüyordum; o da beni süper boş konuşan, süper gerizekâlı, süper cool ve süper güzel bir silgi olarak görüyormuştu. Sonra bir akşam benim canım çok sıkkındı galiba di mi. Bu durumlarda yapmak istediğim iki şey vardır: Ya bavulumu toplayıp kaçabilirim, ya da süper boş konuşmalarla kendimi rahatlatırım. Param olmadığı için o akşam ikinci seçeneği devreye sokmak zorunda kaldım. Çarlipol'le sabah sekize kadar üçmilyor tane şey konuştuk. Bir kaç gün sonra daha daha çok şeyler konuşmaya başladık. Aradan n tane ay geçtikten ve dünyada konuşulabilecek tüm konuları bitirdikten sonra bir baktık, kim? Pele. Evet Pele. Pele bizim müstakbel buzdolabımızın adı. Charlotte isimli bir televizyonumuz, Brus isimli bir yılanımız, Crusoe isimli bir fritözümüz ve Charlie isimli bir çamaşır makinemiz var. Konuyu dağıttım ama sıkıldım da ondan. Sevgilim Çarlipol süperdir süper, var ya üf yani. Bi' kere elinden her iş gelir, vileda desen vileda, fısfıs desen fısfıs. Yavrum be, canım Çarlipol. Çarlipol'ün Erdem isimli bir eltisi var, geçen bize geldi de çok güldük kıız. Aha Erdem bak ne diyeceğim. Dün benim görümcelerden biriyle konuştuk, hani resim öğretmeni olan, bildin mi. İşte o bize koli gönderecek, içli köfte falan. Hadi kaynanan seviyomuş ha. Ne kadar çok akraba şeysi dolaştı üç satırda allahım, başım dönüypr.

Neyse tamam. İşte sonra bu Çarlipol denen oğlan beni bir kase diyet yoğurt, iki bira, yarım litre danone süt, makarnalı soğan ve Eti'nin fıstıklı çuklatıyla kandırdı, bildiğin kandırdı. O zamanlardan beri -artık aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum öööyle bi geniş zaman yani- benim aklım fikrim paraşüt oldu uçtu. Zaten bu yazıyı da ona yağ çekmek için yazdım. Siz kapatın gözlerinizi.

Hişt, Çarlipol, baksana bi'. Hani Fener'in orada gördüğümüz ada var ya, eğer istersen sana onu bile alırım. Hep salak salak sırıtman şartıyla.

dZihal & Kamien - Smile

çünkü bizim evimiz var.*